Bugünden itibaren Hakimiyet-i Milliye gazetesinin ilk sayfalarında bulunan haberlerden ilgi çekici olanları -ki dönem itibariyle birçoğu savaş haberleri- çevirip yayınlayacağım. Bu bağlamda 1 Temmuz 1920 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinden çevirdiğim ilk haberi aşağıda ilginize sunuyorum.
Fotoğraf temsilidir. Yunan askerlerinin Karahisar’da oldukları bir zamana aittir.(1922)
YUNAN TAARRUZLARI
Yeni bir ittifak-ı müselles(üçlü pakt) karşısındayız: Yunanistan, İngiltere İstanbul hükümetini bu üç müttefik müttehiden(birlikte) Anadolu Türkleri’ni mahvetmeye karar vermiş görünüyorlar. İngiltere’nin maksadı malum, Yunanistan’ınki aşikar ve bu iki düşmanın bu maksatlarından da asla mütehayyir(şaşkın) değiliz, ancak derin bir hayret tesirle, hatta acı bir ızdırap ve azap ile, vicdanlarımız sızlayarak gördüğümüz bir hal var ki o da İstanbul Hükümetinin bu iki hain düşmanla ittifak etmiş olmasıdır. Filhakika(hakikaten) Damat Ferit’in Venizelos’la mülakatını takip eden günlerden sonra İstanbul matbuatının hükümetle münasebattar(bağlantılı) olan kısmında şayan-ı dikkat(dikkate değer) neşriyata(yayınlara) tesadüf etmeye başlamıştık. Dillerinin altında bir şey sakladıklarını, gizli ve mühim bir şeyden haberdar olduklarını tarz-ı ifadeleriyle(ifade tarzlarıyla) hissettiren bu gazeteciler ortada bir takım şeyler hazırlandığını anlatmak biraz tehdit ve az da gizli bir memnuniyet içinde “yakında görecekler!” demek istiyorlardı. Yunan taarruzunun başladığı ilk gün Ali Kemal, bir mu’tad(alışılmış) Anadolu’da bütün aşklarıyla millet için çalışanlar hakkında bir sürü atıp tuttuktan sonra, makalesini bitirirken “Netice ister hayır olsun, ister şer olsun, yakında görecekler!” diyordu. Bu adi adamın kaleminde çok manidar olan bu tarz-ı lisan(konuşma tarzı) Damat Ferit’in Venizelos’la mülakatından sonra görülüyordu. Şu halde bizce muhakkaktır ki İstanbul Yunan taarruzunu evvelden biliyordu ve hatta bunu memnuniyetle bekliyordu. Ali Kemal, diğer bir makalesinde Filistin sefirinden biri kaçmaya alışanların pek yakın bir zamanda pılıyı pırtıyı toplayacaklarını söylüyordu görüyorsunuz ki Filistin’de elliye karşı birle bin türlü mahrumiyetlere katlanarak harikalar göstermiş bir millet Ali Kemal’in lisanında “kaçmaya alışanlar” diye tavsif ediliyor(nitelendiriliyor) ve Yunan taarruzlarından sonra da hala varlıkları için mücadele edenlerle pılıyı pırtıyı toplamak diye eğleniliyordu. İzmir’in işgali esnasında pılıyı pırtıyı toplamış yüz binlerce Türk’ün manzara-yı fecâyi’i(felaket görüntüleri) gözümüzün önünde dururken yeni bir Yunan istilasının avâkıbından(sonuçlarından) böyle meserret(sevinç) ve istihzâ(alay) ile bahsetmek kadar alçaklık tasvir edilebilir miydi? İngiliz ve Yunan himayesine güvendiği için, kalpleri kan ağlayan İstanbul Türkleri’ne karşı böyle adi bir lisanla hakaret etmekten korkmayan bir muharrir(yazar) Anadolu’daki millet kuvvetlerinin uğrayacağı müşkilattan(sıkıntılardan) dolayı şadümanlık(mutluluk) izhar ederken(gösterirken) İstanbul Hükümeti de Yunanlılarla beraber çalışmak için geçenlerde Anzavur’u(Ahmet Anzavur’u kastediyor) Çanakkale’ye göndermişti. Demek oluyor ki İngiliz Yunan ittifakının üçüncü bir rüknü(sütunu) İstanbul Hükümeti’dir. Bundan şüphe olamaz.
Bugün Anadolu’nun mübarek toprakları yine bir taarruza maruz kaldı. Yunanlılar, dahildeki(içerdeki) münafıkların millet kuvvetlerini işgal etmiş olmasından istifade ederek üzerimize saldırdılar; eğer dahildeki(içerdeki) münafıkların fenalıkları olmasaydı belki bugünlerde biz Yunanlılara hücum edecektik ve Fransızlara Adana’da yaptığımız gibi onları da perişan bir halde denize dökecektik. Halbuki İstanbul Hükümeti’nin tahrikatı(kışkırtmaları) ile dahilde(içeride) baş gösteren münafıklık buna mani olmakla kalmadı, bilakis bir seneden ziyadedir düşmanla pençeleşen havalinin(yörenin) bir kısmını düşman çizmelerinin altına düşürdü. Türkler İstanbul Hükümeti’nin bu son hıyanetini hiçbir zaman unutmayacaklardır. Kim bilir ne kadar kardaşın hayatına mal, namusuna mal olan bu hıyanet tarihin kayıt ettiği hıyanetlerin en şen’i(çirkini) ise emin olmalı ki bu hıyanetin cezası da şenâatın(kötülüğün) dehşeti nisbetinde büyük olacaktır. Düşmanlarımızın kuvvetlerini tanıyoruz, kendi kuvvetlerimizi tanıyoruz, dünyanın nereye doğru gittiğini de biliyoruz; Cenab-ı Hakkın bu kadar zulme taraftar olmasına ihtimal bulunmadığına da mutekidiz(inanıyoruz); şu halde düşmanlarımızın haklarından geleceğiz. Nasıl Fransızlar Sivas’a, Diyarbekir’e doğru yaklaşırken şimdi Adana’nın duvarları içinde titreşiyorlarsa Yunanlılar da elbet bu akıbete uğrayacaklardır. O zamana kadar çiğnenmiş topraklarla akmış kan ve göz yaşlarının mesuliyeti İngilizlerle Yunanlılardan ziyade İstanbul Hükümeti’nin olacaktır. Çünkü İstanbul bu kadar hain olmasaydı düşmanlar bu derece tecavüze cesaret edemezlerdi!
1 Temmuz 1920 – Hakimiyet-i Milliye
Not: Kaynak gösterilerek kullanılmasında bir sakınca yoktur.
Yorum ekle