T.C Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire Başkanı Sayın Doç. Dr. Önder BAYIR ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızı siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz.
Bize T.C Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinden biraz bahseder misiniz? Ne tür çalışmalar yapılır? Kurumda kaç kişi çalışmaktadır?
Osmanlı arşivi dünyanın en büyük tarihi arşivi. Biz Başbakanlığa bağlı bir kurumuz. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı 3 daire başkanlığı var. Ankara’da Dokümantasyon Daire Başkanlığı ve Cumhuriyet Arşivleri Daire Başkanlığı ve Genel Müdürlük. İstanbul’da ise Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı. Burada 450 personel çalışıyor. Bunların 300 tanesi uzman. Bizatihi belge okuyan Osmanlıca okuyan genellikle Tarih, Türk Dili Edebiyatı, Arşivcilik ve İlahiyat Fakültesi mezunları. Çünkü bunlar Osmanlıca okuyorlar ve tarih terminolojisine vakıf oldukları için tamamı çok iyi Osmanlıca bilip tasnif edebilecek yetenekte. Osmanlı Arşivi hem ilmi değer itibariyle hem de evrakların sayısı itibariyle dünyanın en büyük ve en önemli arşivi. İlmi değer itibariyle olmasının sebebi Osmanlı coğrafyasında bugün 40’a yakın devlet var. Bunların tarihi Osmanlı arşivlerinde. Yani Osmanlı arşivleri aslında bir Balkan arşivi hatta Kuzey Afrika arşivi, İslam arşivi, Kafkas arşivi. Bundan dolayı buralardan da birçok araştırmacı geliyor. Bunun bir benzeri dünyada yok.
Osmanlı Arşivlerinde ki belge sayısı kaçtır?
100 milyon belge, 365 bin defter var Osmanlı arşivinde.
Tasnif edilmemiş ne kadar belge kaldı?
Hemen hemen Osmanlı döneminden intikal eden bütün belgelerin tasnifi tamamlanmak üzere. Az bir miktar tasnif edilmemiş belgemiz kaldı. Bunlar da hemen tasnifi tamamlandıktan sonra araştırmacıların hizmetine sunuluyor.
2020’li yıllarda bütün arşiv dijital ortamda
Osmanlı Arşivleri ile ilgili geliştirmekte olduğunuz bir projeniz var mı?
Önem verdiğimiz bilhassa araştırmayla ilgili en önemli projelerimizden bir tanesi dijital arşivleme projesi. Dünyada özellikle 2000’li yılların başından itibaren bu yaygınlaşmaya başladı. Daha önce mikrofilm teknolojisi kullanılıyordu. Çünkü orijinal belgeyi araştırmacıya vermek belgeyi çok yıpratıyor. Orijinal belgeyi vermeden de başka şekillerde bu ulaştırılabilir. Mikrofilm kopyalarıyla, fotokopileriyle, dijital kopyalarıyla. Daha önce mikrofilm kullanılıyordu. Fakat bu hem zor hem de pahalı bir sistem. Bunun yerine dijital arşivleme teknolojisi çok yaygınlaştı.
Ne kadar belge dijital olarak arşivlendi?
Biz de bu daha yeni bir teknoloji olduğu için henüz 7 milyon belge dijital ortama aktarıldı. Bu sayı bizim belge birikimimize göre az görünmekle birlikte dünya arşivlerine baktığımızda büyük bir rakam. Ama biz bunu daha da artıracağız. 2020’li yılların başına kadar büyük oranda Allah nasip ederse kamera sayımızı, personel sayımızı artırarak Osmanlı arşivinde ki bütün belge ve defterlerin tamamını aktarmayı düşünüyoruz. Böyle olunca hem araştırıcı hızlı bir şekilde belge görüntülerine ulaşabilecek hem de orijinal belge, alıştığı ortamdan çıkmamış olacak. Bu bizim açımızdan çok önemli bir proje.
Arşiv Sarayı Mart’ta hazır
Osmanlı Arşivlerinin Kâğıthane’de yeni bir yere taşınmasıyla ilgili gelişmeler ne durumda?
Kâğıthane’de devam eden yeni bir arşiv sitemiz var. Çünkü mevcut binalarımız maalesef fiziki olarak bize yeterli değil. Bir de İstanbul’da farklı yerlerde dağınık bir haldeyiz. Biz bütün bunları Allah nasip ederse Kâğıthane de yapılan dünyanın en büyük ve en modern arşiv kompleksine taşıyacağız. Hemen hemen tamamlanmak üzere burası. Mart ayından itibaren oraya taşınmayı planlıyoruz.
Arşiv Sarayında bir de müze var
Bize biraz Kâğıthane de ki bu komplekste neler olduğundan bahseder misiniz?
Bu kompleks 122 bin metrekarelik bir alan. Birbirinden bağımsız 12 farklı bina. Tasnif salonları, araştırma hizmetleri, restorasyon ünitesi, dijital arşivleme ünitesi, yemekhanesi, kongre merkezi ve araştırma enstitüsüyle birlikte hakikaten dünya da bir emsali olmayan dünyanın en büyük ve en modern arşiv kompleksi olacak. Mayıs ayı itibariyle açmak düşüncesindeyiz. Tabii burayı açınca daha iyi fiziki imkânlara kavuşacağımız için her noktada arşivcilik hizmetlerinin bir miktar daha artacağını düşünüyorum. Araştırıcılara daha iyi hizmet vereceğiz. Depolar hemen araştırma hizmetlerine yakın olduğu için hızlı bir şekilde belge verme imkânı olacak araştırmacılara ve en önemlisi çok muhafazalı depolar altına alınmış olacak bu önemli. Bütün iklimlendirme sistemleri bilgisayarlarla kontrol edilecek. Çünkü arşivcilik açısından en önemli olan rutubet ve ısı dengesidir. Bu burada bizim mevcut depolarımız da var ama orada daha iyi olacak. Biraz önce söylediğim gibi kongre merkezimiz var 800 kişilik. Burada ilmi toplantılar da olma imkânı var. Yine buranın belki en önemli unsurlarından biri de burada Osmanlı arşivinde ki bütün materyalleri teşhir edebileceğimiz yerli yabancı hem araştırıcıların hem ziyaretçilerin Osmanlı tarihini topyekûn görebilecekleri bir müzemiz var. Buraya öğrenciler de gelebilecek. İnteraktif bazı unsurları da buraya kattık. 7’den 77’ye herkesin seveceği ve gurur duyacağı bir müze konsepti var. Onu da açacağız bu kompleksle birlikte. Yani hakikaten dört dörtlük bir arşiv sitesi oldu. Biz hatta ona Arşiv Sarayı demeyi düşünüyoruz.
Dış Devletler Ermenileri kışkırtıyor
Ermeni iddialarına yönelik Osmanlı Arşivinde ne tür çalışmalar yapılıyor?
Her ne kadar bununla anılmak istemesek de uzun yıllardır Türkiye’nin ve Dünya’nın gündemini meşgul eden bir mesele bu. Osmanlı Devletinin son döneminde karşımıza çıkan bu hadise hiç hak etmediği halde Osmanlıyı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yaralayan bir durum. Ama arşivlerin ortaya çıkmasıyla birlikte dünya kamuoyu da bunu anladı. Çünkü genellikle söylenenler abartılı hatıratlara dayanan şeyler. Tehcir hadisesi var. Ermenilerin sevk ve iskânı konusunda bir kanun bu. Osmanlı Devleti Balkan Harbinden çıkmış, Arap bölgelerinde büyük sıkıntılara maruz kalmış, isyanlarla karşılaşmış. Bunun evveliyatı Küçük Kaynarca anlaşmasından itibaren var. Ruslar ve Fransızlar devamlı Ermenileri Osmanlı Devletine karşı kışkırtıyorlar. Bunun son merhalesinde komitalar halka zulmetmeye özellikle 1. Dünya Harbi sırasında erkekleri cephede olan yalnızca kadın, çoluk-çocukların kaldığı köylere baskınlar yapmaya başlayınca Devlette bunun üzerine tedbirler almak zorunda ve Ermeniler tehcir ediliyor. Osmanlı Devleti’nde kullanılan bir metottur bu. Mesela Rumeli de herhangi bir bölge fethedildi. Fethedilen bölgelerde ekilmeye müsait araziler vardır. Çünkü Rumeli’nin nüfusu o kadar yoğun değil. Böylelikle Osmanlı ekilebilecek ziraat alanlarına Anadolu’nun kalabalık bölgelerinden ahali iskân ederek hem o bölgeleri rahatlatıyor hem de yeni bölgeleri ziraatle değerlendiriyor. Halk refaha kavuşuyor. Dolayısıyla bu Osmanlı’nın kendi halkına da uyguladığı bir metot. Dolayısıyla bunu o dönem de yapıyor. Ama bu sefer farklı bir sebepten. Müslüman ahalinin sıkıntı çektiği bölgelerde yapılıyor, her bölgede de değil. Geçici olarak yer değiştiriyor. İsteyenler geri dönüyor. Bunların bir kısmı geri dönüyor, Amerika’ya gidiyor, Avrupa’nın çeşitli bölgelerine gidiyor, Suriye’de kalıyor vs. Şimdi böylelikle katliam zaten mevzu bahis değil. Ama bu tehcir sırasında salgın hastalıklar var, savaş hali, ufak tefek saldırılar var. Hatta devlet tedbir alıyor. Bunu suistimal edenleri idam ettiriyor. Bu sırada vefat edenler öyle bir abartılıyor ki sanki Osmanlı bilerek yapmış. Osmanlı’yı kötü göstermek adına. Çünkü bunu yapanlar dış devletler. Zaten Ermenileri bize karşı kışkırtan onlar, daha sonra katledildiklerini söyleyenler de onlar. Böyle bir durum yok. Kaldı ki aynı dönemde Balkan savaşları sonrasında Rumeli’den göçler var, Sarıkamış harekâtında askerimizden olduğu gibi sivil kayıplar var, Rus işgali olan bölgelerde binlerce kayıp Müslüman var. Hatta Rus raporlarında Kuzey Karadeniz bölgesinde artık Müslüman kalmadı diye kendileri söylüyorlar. Yani bunlar işin bilinmeyen yönleri. Benim ailem Rumeli kökenli. Oradan gönderilirken binlerce kayıp vermişiz. Bunlar hiç söylenmiyor. Ama bilinçli olarak Türkiye’yi yıpratmak, Osmanlı’yı kötülemek adına çok abartıldı. Osmanlı arşivleri tasnif edildikçe ilim adamları bunun böyle olmadığını anlıyorlar. Çok şükür o konuda da biz üstümüze düşen vazifeyi yaptığımıza inanıyoruz.
Hususi olarak 2015’e yönelik bir çalışmanız var mı?
Var, çeşitli yüklenecekler, gelecekler falan ama bizim korkumuz yok. Osmanlı Arşivleri açık. Her şey görünüyor. Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler, bu harekâtı niçin yaptığı, hepsi belli. Yani o spekülatif saldırılar elbet olacaktır. Yani hatıratlara dayalı olarak parlamentoda karar alıyorlar. Tarih tarihçilerin işidir. Gelirler, belgelerle konuşurlar. Herkes aynı şeyi yapsın. Ermenistan da açsın, Rusya da açsın, Fransa da açsın, İngiltere de açsın. Arşivler açıldığında bunun böyle olmadığı zaten görülecek. Ama hiçbir şey yapmıyorlar. Sırf bize söylüyorlar. Biz de açtık, şimdi onu da demiyorlar artık. Başka şeylerden tutturmaya çalışıyorlar. Bunu bize diyenler önce kendileri yapmaları lazım. Bu noktada aynı hassasiyeti görmüyoruz.
Tarihçi ama aynı zamanda istihbaratçı olabilir
Kurumda araştırma yapan yabancı istihbarat ajanları var mıdır? Var ise bunlar ne tür yetkiye sahiptir?
İstihbaratçılar vardır elbette ki. Yani şöyle mesela tarihçidir ama aynı zamanda istihbaratçıdır. O yüzden biz bunu bu kadar fazla bilemeyiz. Ama biz herkese eşit mesafedeyiz. Zaten bunlar açılmış. Tasnifi tamamlanmış. Bizim de gocunacak bir şeyimiz yok. Zaten biz belgeyi belirli kayıtla veriyoruz alıyoruz. Her şey kontrol altında. İnceliyor ve teslim ediyor. Tabi bizim gözetimimizde bunlar. Belgeye zarar verecek bir durum da yok. Zaten bu dijital arşivleme işi tamamlanınca orijinalini de vermeyeceğiz. Gelsinler doğru bilgiyi kaynağından öğrensinler.
Peki, son olarak gerek kurumla ilgili, gerek araştırmacılara neler söylemek istersiniz?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti arşivcilik konusunda çok iyi bir durumda. Modern imkânları kullanıyoruz, belgeleri çok iyi muhafaza ediyoruz, iyi bir şekilde tasnif ediyoruz ve en iyi şekilde arşivlerin, araştırmacıların, ilim camiasının hizmetine sunuyoruz. Önümüzdeki dönemlerde yeni arşiv kompleksiyle birlikte bu olanaklar daha da iyi bir seviyeye gelecek. Araştırmacılarımız bizim için çok önemli hakikaten, gelip bizim tasnif ettiklerimizi araştırırlar da bütün insanların, ilim camiasının hizmetine sunarlarsa o önemli. Yoksa belge kaldığı yerde bir fayda etmiyor. Vakıa bizim yayınlarımız var. Özellikle Osmanlı coğrafyasındaki ülkelerle ilişkiler açısından. Biz de bu yayınları artıracağız. Ama akademisyenler bizim için çok önemli. Onların gelip bu belgeler üzerinde çalışması lazım.
Röportaj, Fotoğraf: Ömer Can TALU
www.anahtar.tv
Bir Cevap Yazın